.
Ayrıca bu enzimlerin aktivite göstermeleri için gerekli olan ortam pH’sı da HCI tarafından sağlanır. (pepsin pH=2, rennin pH=5,5).
.
2.Proteinleri denatüre ederek daha rahat sindirilebilir hale getirir.
Ayrıca pepsine protein sindiriminde yardımcı olur.
Hem fibrinle pepsinin yapışmasını önleyerek hem de Cl etkisiyle şişerek, pepsinin daha rahat etki etmesini sağlar.
…
3. Nükleoproteinleri eritir, proteinler arasındaki bağ dokuyu çözündürür. Moleküller arasındaki iyonik bağları ayırır…
4. Kazainojeni-kazain haline çökertir.
.
5. Demirin emilmesine yardımcı olur..
.
6. Besinlerle mideye kadar gelmiş olan patojen mikroorganizmaları öldürerek antiseptik özellik gösterir..
7. Mideye sekrete edilen HCI peptik hücrelere etki ederek pepsinojen salgılanmasını uyarır..
PEPSİNİN GÖREVLERİ.
Pepsionojen salgılanması ve fonksiyonu:
Mukozadaki peptik hücrelerden salgılanan, ancak inaktif yapıda olan pepsinojen HCI ve pepsinin kendisi tarafından aktif pepsine dönüştürülür.
Pepsinin başlıca fonksiyonu diyetle alınan proteinli maddelerin sindirimini başlatmaktır. Ancak pepsinin aktivitesi pH ile yakından ilgilidir.
.
En iyi aktiviteyi pH’sı 2-3 olduğunda gösterir.
pH 5’in üstüne çıkarsa aktivitesi sona erer.
…
Midede pepsinin çalışması için gerekli asidite paryetal hücrelerden salgılanan HCI tarafından sağlanır.Pepsin uygun asit ortamda proteinleri polipeptit, pepton ve proteozlara indirger..
Oluşan ürünlerin emilebilmesi için bağırsaklardaki proteolitik enzimler tarafından aminoasitlere parçalanması gerekmektedir.
.
Pepsinin önemli fonksiyonlarından biri de etteki intersellüler bağ dokunun önemli bir elementi olan kollojeni sindirmesidir.
.
Çünkü kollojen diğer sindirim enzimlerine karşı oldukça dayanıklıdır.
Ancak pepsin varlığında etteki proteinli maddeler sindirilebilir.
.
Rennin salgılanması ve fonksiyonu:
Yeni doğanların peptik hücrelerinden salgılanan rennin (chymosin) enzimi sütün pıhtılaşmasını sağlayarak mideden duodenuma geçiş süresini uzatmaktadır.
.
Eğer süt pıhtılaştırılıp yarı katı hale getirilmezse, mideden hızlı bir şekilde duodenuma geçecektir.
Bu da yapısındaki proteinlerin sindirilmemesine neden olacaktır.
.
Pepsinojen gibi inaktif formda sekrete edilen rennin, HCI tarafından aktif rennine dönüştürülür.
.
Rennin enzimi sütün en önemli proteini olan kazeini parakazeine dönüştürür.
Parakazein de kalsiyum iyonlarıyla birleşerek kalsiyum parakazeinat halinde çöker.
.
.
Böylece süt pıhtılaşmış olur.
Pıhtılaşan süt sindirim kanalında daha uzun süre kalarak sindirilmesi sağlanır.
.
Eğer rennin enzimi yetersiz olursa süt pıhtılaşmadığı için sindirilmeden dışkıyla atılır.
.
Mukus salgılanması ve mukazal bariyer:
Yüzey ve boyun mukus hücrelerinden salgılanan mukus mukozal bariyerin oluşmasına önemli katkı sağlarlar.
.
Mukozal bariyer sayesinde mide sıvısında bulunan HCI, pepsinojen ve diğer zararlı etkenlere karşı organizma korunmuş olur.
.
Ayrıca bu hücrelerden mukusla birlikte salgılanan bikarbonat iyonları da mukozanın hemen yüzeyinde alkali bir katman oluşturarak, asitli içeriğe karşı mide dokusunu korumaktadır.
.
Bunların dışında mide yüzeyini kaplayan hücrelerin birbirlerine sıkı sıkıya bağlı olması hücreler arasından (parasellüler) herhangi bir şeyin (alkol yada bazı ilaçlar hariç) geçişine izin vermezler.
.
Bu da mukozal bariyeri oluşturan faktörlerden biridir.
Prostaglandin ve prostasiklinler mukus ve bikarbonat salgılanmasını stimüle ettikleri için mukozal bariyeri koruyucu niteliktedirler.
.
Ancak aspirin ve diğer non-steroid antiinflamatuvar ilaçlar (NSİAD’s) prostaglandin ve prostasiklin sentezini inhibe ettikleri için mukozal bariyere zarar vererek, önce gatrit sonra ülser oluştururlar.
.
Mide Sekresyonunun Kontrolü
Mide salgısı tükürük sekresyonundan farklı olarak hem sinirsel, hem de hormonal yolla kontrol edilir.
.
Bu kontrol mekanizmaları klasik olarak sefalik, gastrik ve intestinal faz olarak değerlendirilmektedir.
Aslında fizyolojik olarak iç içe girmişlerdir.
.
Sefalik faz:
Lokmanın ağızda bulunması mide sekresyonunu başlatmaktadır.
Görme tatma, koklama, yemek ile ilgili hazırlıkların sesinin duyulması, lokmanın çiğnenmesi yada yutulması sırasında beyne giden impulslar medulladaki dorsal vagal motor merkezde değerlendirilir.
.
Oluşturulan yanıtlar N. vagusun parasempatik efferent lifleriyle mide duvarındaki submukoza pleksusuna iletilmektedir.
.
Bu plexustaki nöronlardan açığa çıkan asetilkolin (Ach) paryetal, peptik ve G hücrelerindeki reseptörlere tutunarak HCI, pepsin ve gastrin salgılanması sağlar.
.
Salgılanan gastrin hormonu kana geçerek paryetal hücrelerden HCI sekresyonunu bir kez daha stimüle eder. Bu mekanizma gasrtin mekanizması olarak bilinmektedir.
.
Gastrik Faz: Besinler mideye ulaştığında iki farklı mekanizmayla mide sekresyonu uyarılır.
.
Birincisi midedeki besinler mukozadaki gerim reseptörlerini mekanik olarak uyarmaktadırlar.
.
İkincisi ise besinlerin bileşiminde bulunan bazı proteinler, aminoasitler, alkol ya da kafein gibi maddeler kimyasal olarak uyarıma neden olmaktadırlar.
.
Ruminantlarda Uçucu Yağ Asitlerinin (UYA) de benzer bir uyarım yaptığı ifade edilmektedir.
.
Her iki uyarım şekli mide duvarındaki intramural sinir sisteminde lokal bir refleksin ve medulladaki dorsal vagal motor merkez ile mide arasında vagovagal refleksin oluşmasına neden olmaktadır.
.
Hem mekanik uyarımlar, hem de kimyasal uyarımlar ( lokal ve vagovagal reflekslere neden olmaktadırlar.) sonucunda sinir uçlarından salgılanan asetilkolin sekretorik hücrelerdeki reseptörlere bağlanarak, G hücrelerden gastrin, paryetal hücrelerden HCI, enterokromaffin benzeri hücrelerden (ECL) histamin ve peptik hücrelerden pepsinojen salgılanmasına neden olur.
.
Bu sırada salgılanan gastrin hem HCI hem de histamin salgılayan hücrelerdeki kendine özgü reseptörlere bağlanarak asit ve histamin salgılatır. .
.
Histamin de benzer şekilde asit salgılayan hücrelerdeki H2 reseptörlerine bağlanarak asit salgısını tekrar tekrar arttırırlar.
.
Salgılanan HCI sindirimle ilgili görevlerinden başka pepsinojen salgılayan hücrelere etki ederek pepsinojen salgılanmasını da arttırır.
.
Mide sekresyonunun inhibisyonu:
Mide sekresyonu hem midenin kendisi, hem de duodenum tarafından inhibe edilir.
.
Gastrik sekresyon midenin kendisi ve duodenum tarafından inhibe edilir.
.
Mide pH’ı 3’ün altına indiğinde somatostatin salgılanmaya başlar.
Somatostatin ise mide sekresyonunu azaltır.
.
Midedeki sıvının pH’sı 2’nin altına düşerse gastrik sekresyon direk olarak inhibe edilir.
.
Bu inhibisyon sinirsel yoldan reflekslerle gerçekleşir.
.
Duodenumda gastrik sekresyonu hem sinirsel mekanizmalarla hem de humoral olarak inhibe eder.
.
Midede olduğu gibi duodenum pH’sı da 2’nin altına düştüğünde mideden asit salgılanmasını refleks yoldan inhibe edilir.
.
Ayrıca duodenum gerildiğinde de aynı etki şekillenir.
.
Duodenumda asitler, protein yıkım ürünleri ya da hiperozmatik sıvı fazla arttığında, salgılanan sekretin, GİP (gastrin inhibe edici peptid), VİP (vazoaktif intestinal peptid) ve somatostatin kan yoluyla midedeki sekretorik hücrelere giderek mide sekresyonu humoral olarak inhibe eder.
.
Bunlardan sekretin ve GİP’in etkisi daha önemlidir.
Çünkü sekretin ve GİP hem gastrik sekresyonu hem de motiliteyi inhibe eder. Böylece mideden kimusun duodenuma verilmesi de yavaşlatılmış olur.
Haydar YILMAZ
Araştırmacı Yazar
Henüz yorum yapılmamış.